Henüz gün doğmamış. Kaldırımlarda çiğ taneleri var.
İç cebinde milyarlar saklayan keltoş tahsildarlardan biri gibi koruduğum şiir kitabıyla birlikte, yalnızlığımı yanıma katmış, Moda sahiline doğru yürüyorum. Bunlar son demlerim… İki seneye kalmaz buraları yakıp yıkıp bir otoban yapacaklar. Ardından da otoparklar, arabalar, vızır vızır…
Biliyorum:
küçük çocukların
uçan halıları takılıyor
televizyon antenlerine
Havada serinlik var, ürperiyorum.
Bir sokak lambasının altına çöküp, sırtımı direğe yaslayarak okumaya başlıyorum:
üç, iki, bir
yayındayız
sihirli bir fabrikayı okşuyorum
bacasından cin çıkıyor
Gün doğmak üzere. Sokak lambası söndü. Kalkıyor, kayalıkların üzerine çıkıyorum. Bir mendirek gibi ayakta durarak, okumaya devam ediyorum:
apartman diplerinden gün doğuyor
ezan şehri ateşliyor
buğulu camlar
ve sevgilimin saçında trafik var
Yalnızım. Çeşitli sebeplerle yalnızlığa gömülmüşüm. Gözlerim, bakışlarım, ellerim, saçlarım, okuduklarım ve sessizliğim, tüm bu “olup biten”ler yoksunluğumu açığa çıkarıyor. Yalnızlığa gömülmek ve bir mezar gibi yaşamak… İşte tüm yaptığım…
dostlarımı gömdüm şehre
yeniden doğursun diye
Pekala…
Diyelim ki değişmem lâzım. Aşık olmam, ruhumdaki bu eksikliği, yarım kalmış tüm duygularımı bütünlemem gerek…
Ancak,
“Nasıl olacak bu?”
Üç deyince
âşık olacağız.
Etraf aydınlanıyor. Yeni bir gün başladı artık.
Elimdeki kitabın içerisinden fısıltılar gelmeye başlıyor. Şaşırıyorum. Delirdim mi acaba? Hep bu şüphe…
Kulağımı dayıyorum kitaba, dikkatle dinliyorum:
bir sır vereyim herkes bilmez
karanlık da bizden korkuyor
İç cebinde milyarlar saklayan keltoş tahsildarlardan biri gibi koruduğum şiir kitabıyla birlikte, yalnızlığımı yanıma katmış, Moda sahiline doğru yürüyorum. Bunlar son demlerim… İki seneye kalmaz buraları yakıp yıkıp bir otoban yapacaklar. Ardından da otoparklar, arabalar, vızır vızır…
Biliyorum:
küçük çocukların
uçan halıları takılıyor
televizyon antenlerine
Havada serinlik var, ürperiyorum.
Bir sokak lambasının altına çöküp, sırtımı direğe yaslayarak okumaya başlıyorum:
üç, iki, bir
yayındayız
sihirli bir fabrikayı okşuyorum
bacasından cin çıkıyor
Gün doğmak üzere. Sokak lambası söndü. Kalkıyor, kayalıkların üzerine çıkıyorum. Bir mendirek gibi ayakta durarak, okumaya devam ediyorum:
apartman diplerinden gün doğuyor
ezan şehri ateşliyor
buğulu camlar
ve sevgilimin saçında trafik var
Yalnızım. Çeşitli sebeplerle yalnızlığa gömülmüşüm. Gözlerim, bakışlarım, ellerim, saçlarım, okuduklarım ve sessizliğim, tüm bu “olup biten”ler yoksunluğumu açığa çıkarıyor. Yalnızlığa gömülmek ve bir mezar gibi yaşamak… İşte tüm yaptığım…
dostlarımı gömdüm şehre
yeniden doğursun diye
Pekala…
Diyelim ki değişmem lâzım. Aşık olmam, ruhumdaki bu eksikliği, yarım kalmış tüm duygularımı bütünlemem gerek…
Ancak,
“Nasıl olacak bu?”
Üç deyince
âşık olacağız.
Etraf aydınlanıyor. Yeni bir gün başladı artık.
Elimdeki kitabın içerisinden fısıltılar gelmeye başlıyor. Şaşırıyorum. Delirdim mi acaba? Hep bu şüphe…
Kulağımı dayıyorum kitaba, dikkatle dinliyorum:
bir sır vereyim herkes bilmez
karanlık da bizden korkuyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder